Hava sutlu bir sari, yaz gelmis. Gunler esnemis, uzadikca uzamis. Cabuk kararmaz hava, ki icimiz kararmasin.
Ruyalar bulut gibi, pamuk seker gibi top top dagilir, odadaki saatte devinip duran eski bir yelkovanin tik tak sesine tutunup gune uyanirim acelesiz. Penye geceligimin ustunde ruyali basim, yalin ayak banyoya giderim, her sey uyanmamisim gibi kapida bekler. Mutfakta tencere kapaklari tikirdar, buzdolabi acilip kapanir kezlerce. Kasik, catal yemeklerin icine girer, karistirir, lavabonun kenarinda birikmisler kopuklenir. Kesik, telasli seslerden anlasilir; anneannem gunluk mesaisine baslamis. Karanlik koridorun ucunda bembeyaz tul perde
Oglan 11-12 yaslarinda, sismanca. Soguk havaya aldirmadan, kisa kollu bir futbol formasi ustunde. Bacaklari camurlanmis. Kucagindaki yari seffaf naylon torbada simsiki tuttugu asinmis futbol topu. Saçları terlemis, yol yol olmus yuvarlak basinda. Yanakları kizarmis, kilcal damarlari iplik iplik. Yasitlarininki kadar bastan savma, her an dagilabilecek, esnek bir ciddiyete burunmus. Yaninda basi omuzlarinin arasina dogru egilmis babasi, aglar gibi alninin ortasina yukselmis kaslari. Icince huzunlenir boylesi. "Neden boyle oldu?" diye. "Boyle" olani da bitmez bir turlu, huznu basliksiz kalmaz.
Baba ogluna bakiyor, yere biraktigi
Olabildigince konforsuz, ufak yastikli bolmelere ayrilmis koltugun uzerine uzandim. Verecegi rahatsizlik ongorulmus, samimiyetsizligi hedeflenmis, hic uzanilmamis gibi yastiklari sert sert, top top. Iceride mobilyalarin hatrina acik birakilmis televizyon, az gunes goren odadan koridora siziyor mavi isigi. Birkac saat once pisirilmis zeytinyagli fasulyenin tatli kokusu incecik bir cizgi halinde basimin ustunde, havada asili duruyor.
Dizlerimi karnima cektim. Balkonumuzu cevreleyen agaclar yaz ruzgarina kendilerini kaptirmislar. Dallari coskuyla bir o yana, bir bu yana savrulup, camlara dokunuyor. Hisirtilari alkis sesi gibi. Gozlerimi kapatti
Annemle sirke gittik.
Sabah gazetede resmi var. Palyaconun isaret parmaginda yaziyor: Sirkus Imperyal. Anneme gosterdim. Bilet kalmamistir. Hemen biter mi? Biter. Sen de ara o zaman, tutsunlar bizim icin dedim. Aradi, mesgul caliyor. Aynasiyla pencerenin onune gecti. Anneanneme soyledim. Arayamazmis. Sefika teyzeye cikacakmis. Misafir terliklerini giydi. Anneme ara diye soyledi. Birazdan arariz diyor. O zaman bilet bitecek. Hani daha kahvaltida bitecekti? Odama gittim. Bir o yana bir bu yana yuruyorum. Etiket defterimi cikardim. Aynisindan iki tane olanlari ayirdim. Matematik defterimin ustune desen gibi yaptim. Digerini beyaz orguma yapist
Metronun sutununa yaslanmis yasli adamin dergisi, anlik ruzgarimla kipirdanip canlaniyor. Koseyi dondugumde, ayni yone yuruyenlerin gecici ordusuna katiliyorum. Uygun adim yanindan gecip gidiyoruz; yere dusmus insanlarin, onlerindeki kartonlara mazeretlerini yazip dilenenlerin, kucaklarina serdikleri haritalara bakan turistlerin, birbirine havlamayan kopeklerin ve aglamayan, adam ciddiyetinde cocuklarin.
Ilk yol ayriminda merdivenlerden asagi inenler ve cikanlar seklinde ikiye bolunuyoruz. Disari cikan birligin komutani ben. Cikis kapisinin onunde bekleyenler, emirlerimi yerine getirmek uzere birilerine kavusuyor; sag eller, sevgilinin sol e
Sunun gibi mesela:
Yolculuga ciktigin zaman, bilmedigin bir yerde mola veriyorsunuz. Mideni bozacak sacma yemeklerden satin almak icin elinde tepsiyle kasaya ilerliyorsun. Kasada duran kiza bakiyorsun, dusunuyorsun; her saat basi yeni insanlar gorurken, bazilarinin tatile bazilarinin da yolculuk donusu evlerine gittiklerini biliyorken, nasil "ara nokta" olmaya sabrediyor? Insanlarin ulasmak isteyecekleri bir yerde, varis noktasinda calismak istemez miydi?
Birine sarildigin zaman, o kisinin gectigi yollar, eskittikleri, katmanlasmis, uzerine sinmis oluyor. Birbirinize kalin montlar icinde sariliyorsunuz adeta. Sanki kimseye gercekten dokuna
Uyku kacmisken mutfak manzarasi:
- Beyaz florasan lamba viziltisi
- Soguk zemin (yalin ayaklarimin altinda, olmasi gerekenden cok daha soguk)
- Masada saatlerce once, kimbilir ne icin doldurulmus da unutulmus bir bardak su (bardagin ic ceperinde milimetreden daha kucuk baloncuklar)
- Tezgahlardan birinin ustunde kavanozlanmis 'hersey'. Paketle alinan seyler inatla kavanoza koyulmus. Renkli, cekici ambalajlari daha burus kiris olmadan, eve geldikleri ikinci gunde yan yana duran bir ornek cam kavanozlarda. Poset caylar, kurutulmus meyveler, biskuviler.. Hepsi ayni ise yararmis gibi.
Bir sure asili kaldim dusuncelerimle mutfak masasinin ken
Uc yanlis:
1-Sandim ki buyudum, yanlis sanmisim.
Hala uyku kokuyorum, geceleri ensem terliyor, sabaha karsi uyaninca yorganimin yere dustugunu goruyorum.
Yastigimda makyajimi cikarmaya usendigim bir gecenin rimel/ruj izleri olsa da, pegasuslu tokam var benim.
2-Cekmecemin arkasindaki boslukta fotograflarimizi kendimden saklamistim. Dun gece cikardim, yere dizdim yan yana. Bastigim yerler haric, baktigim her yer sarildigimiz anlarla doldu.
Dusundum de; sarilsak bile yan yana durmayi hic becerememisiz.
Seni anladigimi soylemistim ama yanlis anlamisim.
3-Gecen Cuma televizyonda Alain Delon'un filmi vardi, kacirdim.
Sen aklında tut, ben unutayim:
Daginikmisim, duzensizmisim. Yeterince dikkatli degilmisim. Buyuk camli apartman kapisini, camindan iterek acmaya devam edersem, elim kesilirmis bir gun.
Ben bilmem.
Cantasinda mendil tasiyan kizlardan da olamadim hicbir zaman.
Hava sutlu bir sari, yaz gelmis. Gunler esnemis, uzadikca uzamis. Cabuk kararmaz hava, ki icimiz kararmasin.
Ruyalar bulut gibi, pamuk seker gibi top top dagilir, odadaki saatte devinip duran eski bir yelkovanin tik tak sesine tutunup gune uyanirim acelesiz. Penye geceligimin ustunde ruyali basim, yalin ayak banyoya giderim, her sey uyanmamisim gibi kapida bekler. Mutfakta tencere kapaklari tikirdar, buzdolabi acilip kapanir kezlerce. Kasik, catal yemeklerin icine girer, karistirir, lavabonun kenarinda birikmisler kopuklenir. Kesik, telasli seslerden anlasilir; anneannem gunluk mesaisine baslamis. Karanlik koridorun ucunda bembeyaz tul perde
Oglan 11-12 yaslarinda, sismanca. Soguk havaya aldirmadan, kisa kollu bir futbol formasi ustunde. Bacaklari camurlanmis. Kucagindaki yari seffaf naylon torbada simsiki tuttugu asinmis futbol topu. Saçları terlemis, yol yol olmus yuvarlak basinda. Yanakları kizarmis, kilcal damarlari iplik iplik. Yasitlarininki kadar bastan savma, her an dagilabilecek, esnek bir ciddiyete burunmus. Yaninda basi omuzlarinin arasina dogru egilmis babasi, aglar gibi alninin ortasina yukselmis kaslari. Icince huzunlenir boylesi. "Neden boyle oldu?" diye. "Boyle" olani da bitmez bir turlu, huznu basliksiz kalmaz.
Baba ogluna bakiyor, yere biraktigi
Dizlerimi kalorifer peteklerine dayiyorum once. Cama hohlayip bugulu yerden disariyi seyrediyorum. Sanki bir masal seyreder gibi oluyor.
Yoldan beyaz okul servisleri geciyor. Kapilari acilinca disari parlak renk, hisirtili montlar giymis onlarca cocuk puskurtuyorlar. Baska apartmanlarin hohlanmamis, bugusuz camlarinda endiseli bakislariyla bekleyen anneler goruyorum.
Kiz cocuklari icin sonbahar ne ifade eder?
Kulotlu corap.
Hic ustune alinmayan'a;
Sana baktim. Ne kadar yakisiyorsun bu mevsime. Ust uste giyinmelere, yagmurda ters donen semsiyelerin altina.. Filme gitmistik, cok soguktu. Hatirladin mi? Ben unutmadim.
Ruyamda deniz kenarindaydik. Sevdigimiz herkes oradaydi. Plaj cantamda seftali vardi. Dudaklarimizin kenari acidi bir sure, agzimizi kocaman aca aca disledigimiz seftaliden. Ellerimizi yikadigimiz dus musluklarinin altinda rengi solmus mayolari, tamamen esmerlesmis tenleriyle ciroz gibi zayif, kucuk cocuklar itisiyorlardi.
Sicagin dayanilmaz oldugu bir anda kosa kosa denize girdik. Kucakladik birbirimizi. Suyun altina soktuk basimizi. Ugultulari dinledik bir sure.
Beni denizden cikana kadar sirtina aldin. Yalandan ayaklarimi cirptim, isini kolaylastiracakmis gibi. Burnumuz akarken gunes kremi kokan sicak havlumuzun ustune uzandik. Deniz t
Sen aklında tut, ben unutayim:
Daginikmisim, duzensizmisim. Yeterince dikkatli degilmisim. Buyuk camli apartman kapisini, camindan iterek acmaya devam edersem, elim kesilirmis bir gun.
Ben bilmem.
Cantasinda mendil tasiyan kizlardan da olamadim hicbir zaman.
Uc yanlis:
1-Sandim ki buyudum, yanlis sanmisim.
Hala uyku kokuyorum, geceleri ensem terliyor, sabaha karsi uyaninca yorganimin yere dustugunu goruyorum.
Yastigimda makyajimi cikarmaya usendigim bir gecenin rimel/ruj izleri olsa da, pegasuslu tokam var benim.
2-Cekmecemin arkasindaki boslukta fotograflarimizi kendimden saklamistim. Dun gece cikardim, yere dizdim yan yana. Bastigim yerler haric, baktigim her yer sarildigimiz anlarla doldu.
Dusundum de; sarilsak bile yan yana durmayi hic becerememisiz.
Seni anladigimi soylemistim ama yanlis anlamisim.
3-Gecen Cuma televizyonda Alain Delon'un filmi vardi, kacirdim.
Siir ve hikayelerim arasinda, yazmis olmaktan utanacagim kadar kotuleri oldugunu biliyorum. Bunlarin bir kisminin cocuk denecek bir yasta yazilmis olmalari bence bir mazeret degildir; cunku bu cesit bir yaziyi bugun herhangi bir imzanin ustunde gorsem, sahibini islah olmaz bir zevksizlik ve tam istidatsizlikla suclandirmakta tereddut etmem. Bunlarin, benim san'at hayatimin gelismesini gostermesi bakimindan, sadece kendim icin bir ehemmiyeti vardir ki, bu da onlari baskalarina okutmak icin bir sebep olamaz.
Buna ragmen, bu yeni baskidan onlari cikaramadim. Cunku, bir kere okuyucu onune sermis oldugum taraflarimi sonradan ortbas etmeye hakkim